Önyargınız Yüzünden Hiç Böyle Zor Bir Durumda Kaldınız mı?
Kızım Maya çözdüğü Türkçe testlerinden birinde bu aşağıdaki hikayeyi görünce çok etkilenmiş, hemen bana getirdi ve “Anne mutlaka bunu websitende paylaşmalısın” dedi.
Bence de kesinlikle paylaşmaya değer çünkü hepimize kendimizle ilgili ayna tutacak, hatta ilişkilerimizin de daha keyifli ve uyumlu olmasına yardımcı olacak bir hikaye bu.
Buyrun, test kitabından aynen paylaşıyorum.
Bir gece kadının biri havaalanında uçağın kalkış saatini bekliyordu.
Daha epey vardı uçağın kalkmasına.
Havaalanındaki dükkandan bir kitap ve bir paket kurabiye alıp kendine oturacak bir yer buldu.
Kitaba öyle bir kaptırmıştı ki kendini, yanında oturan adamın aralarında duran paketteki nefis kurabiyelerden aldığını çok sonra fark etti.
Kurabiyeye her uzandığında adam da uzatıyordu elini.
Sonunda pakette tek bir kurabiye kalınca “Bakalım şimdi ne yapacak?” dedi kendi kendine.
Adam yüzünde asabi bir gülümsemeyle uzandı son kurabiyeye ve böldü kurabiyeyi ikiye. Yarısını ağzına atarken diğer yarısını kadına uzattı.
Kadın kapar gibi aldı kurabiyeyi adamın elinden. İçinden adamın ne kadar kaba olduğunu geçiriyordu.
Uçağın kalkacağı anons edilince bir iç çekti ve eşyalarını toplayıp bindi uçağa.
Koltuğa oturdu ve elini çantasına uzattı kadın.
Çantasının içinde bir paket kurabiye duruyordu.
Çaresizlik ve utanç içinde inledi.
“Bunlar benim kurabiyelerimse adam kurabiyelerini benimle paylaştı.”
Özür dilemek için geç kaldığını ve asıl kurabiye hırsızının kendisi olduğunu anladı.
Hikayenin özü benim için “önyargılarımızla” ilgili.
Günlük hayatımızda bunu sadece yabancılara değil, en yakınlarımız olan eşimiz ve çocuklarımıza da küçük veya büyük farklı şekillerde hepimiz yapıyoruz.
Onlar da bize yapıyor.
Şanslıysak sonra olayları biraz deşince veya tesadüfen ortaya çıkıyor ki, durum gerçekte bizim sandığımızdan çok farklı.
Ama bazı durumlarda da maalesef gerçek ortaya çıkmayabiliyor ve bundan da zarar gören insanlar oluyor.
Mesela 2 çocuğumuz var ve başka bir odada şiddetle kavga ediyorlar.
Sesleri duyup koşarak gidiyoruz ve o an gördüğümüz manzaraya göre direkt birini suçlu ilan edip, ona kızıyoruz, suçluyoruz.
Halbuki öncesinde ne olduğunu ve gerçekten olayların nasıl o boyuta geldiğini bilmiyoruz.
Ve özellikle yaşı büyük çocuklar bu yaklaşımdan çok zarar görüyorlar çünkü genelde büyük oldukları için onlardan “olgun” olmalarını bekliyoruz ve “sen abisin, ablasın” etiketleriyle onları madur durumda bırakabiliyoruz, arka planda küçüğün olayları nasıl tetiklediğini bilemeyebiliyoruz.
Dolayısıyla böyle bir durumda odaya gelince gördüğümüz tablo ne olursa olsun hemen önyargılı davranıp birini suçlamak yerine, belki de ortamı sakin ve güvenli hale getirdikten sonraki ilk sorumuz “Ne oldu?” olmalı ve ikisinin de sırayla kendi bakış açılarından olayı anlatmalarına fırsat verilmeli.
İlk önyargımızla düşündüğümüz şeyle, ikisini de açık fikirle dinledikten sonraki düşüncemiz ve tavrımız çok farklı olabilir.
Örnekler elbette çoğalabilir ama temel prensip değişmiyor.
Ben de bazen önyargılı davranıp çocuklarımı tam dinlemeden direkt hükme varabiliyorum ama bunların pek çoğunda sonradan onları dinleyip gerçeği öğrenince veya onların kendilerine göre bakış açılarını anlayınca mahçup olup özür dilemek durumunda kalabiliyorum.
Keza eşimle de ilgili aynı şekilde.
İnsanız tabii, hepimiz yapıyoruz zaman zaman bunu.
Önemli olan farkında olmak, elimizden geldiğince açık fikirli kalmaya çalışmak ve önyargılı davranmayıp, önce dinleyip, anlamaya çalışıp sonra durumla ilgili bir sonuca varmaya çalışmak.
Başlı başına bunu çoğu zaman yapabilmek bile tüm ilişkilerimizi çok daha uyumlu, kolay ve keyifli hale getiriyor.
Kesinlikle kendimizi geliştirmeye değer.
Sevgilerimle
Ahu