Kendinize Verdiğiniz Geçici Rahatsızlıktan Ötürü Neden Rahat Olmalısınız?

ebeveyn | hedefler

Kızım Erin'in, bebekliğinden beri tasarım ve organizasyon konularına hep ilgisi oldu, bu alanlarda doğuştan gelen doğal bir kabiliyeti olduğunu da hem kendisi, hem de biz çok net görüyoruz.

Bu yazıyı yazdığım yıl 2017, Erin 12 yaşında ve daha şimdiden "iç mimar" olmak istediğini söylüyor, zaman içinde değişir mi tabii bilemem ama mizacına ve yeteneklerine çok uygun bir meslek gibi görünüyor.

Bunun pratiğini de bol bol şu an kendi odasında uyguluyor zaten.

Sürekli farklı şekillerde kendi yarattığı tasarımlarla dekore ediyor, organize ediyor ve bundan da büyük zevk alıyor.

İşte bu dönemde yine bir gün Erin bana odasındaki mobilyaların yerini belirli bir şekilde değiştirmek istediğini söyledi, ki daha önce de defalarca farklı kombinasyonlarda değiştirmişti. Ama belli ki bir değişikliğe ihtiyacı vardı.

Kolları sıvadık beraber.

O hangi mobilyayı nereye koymak istediğini söyledi, biz de işin kuvvet gerektiren bölümlerine destek verdik ve mobilyaların yerlerini onun istediği gibi değiştirdik. Hakikaten de güzel oldu, oda sanki daha bir ferah oldu.

Tabii biz bunları yaparken pek çok küçük eşya ve aksesuar da etrafta ve yerlerde dağınık şekilde duruyordu, mobilyaların da yeri değişmişti ve o an oda eski halinden çok farklı duruyordu.

Neyse, Erin’i kalan düzenlemeleri yapması için odasında bıraktım ve çıktım. Sonra bir ara tesadüf odasının önünden geçerken bir baktım herşeyi bırakmış, yatağına yatmış, yüzü mutsuz, öylece yatıyor.

Şaşırdım, ne olduğunu sordum.

Keyifsiz bir şekilde “bilmiyorum, birşey içime sinmedi, aslında tam istediğim gibi oldu ama işte bilmiyorum niye böyle hissediyorum” dedi.

O anda direkt aklıma Marie Forleo’nun Todd Herman ile yaptığı söyleşi videosu geldi.

Todd Herman olimpiyat sporcularına, amatör atletlere, kurumsal yöneticilere ve aslında herhangi bir alanda yüksek performans göstermek isteyen insanlara profesyonel koçluk yapan bu alanda dünya çapında ünü olan bir kişi.

Bu videoyu aylar önce izlemiştim ama şu bilgi hep aklımın bir köşesinde kalmıştı;

Todd, diyor ki;

Hayatımızda, kendimizde küçük veya büyük ne zaman bir değişim yaratmak istesek, vücudumuzda da hücresel boyutta bir takım kimyasal değişimler yaşıyoruz ve bu kimyasal değişimler bizde bir takım duygular oluşturuyor.

Bunlar büyük değişimler de olabilir; taşınma, evlenme, boşanma, iş değiştirme, hamilelik, çocuk sahibi olma, estetik ameliyat, sigarayı bırakmak, ciddi ölçüde kilo vermek gibi…

Küçük değişimler de olabilir; uyanma saatimiz, saç rengimizi veya modelini değiştirmek, düzenli egzersize başlamak, çayımızı şekersiz içmeye başlamak, evimizin duvarlarını farklı bir renge boyatmak veya dekorasyon değişikliği, yeni bir dil öğrenmek, bir müzik aleti çalmayı öğrenmek, düzenli günlük yazmak, meditasyon yapmak, farklı bir renk kıyafet giymek gibi…

Bunlar her ne kadar çok istediğimiz şeyler de olsa aslında hepsi yeni durumlara adapte olmak, yeni beceriler veya yeni alışkanlıklar geliştirmekle ilgili, aslında hepsi birer “yenilik”.

Ama hücrelerimiz aslında “eskiye” alışık.

Ne kadar eski ile mutsuz da olsa ona alışık.

Örneğin stresli hissettiğiniz bir konu varsa mesela fazla kilolarınızdan mutsuzsanız, hücreleriniz bizim tarafımızdan ona kortizol yani stres hormonu gönderilmesine alışık.

Hücre belki kortizol ile mutlu değil ama en azından tanıdık bir hormon, alışkanlığın, bilinirliğin verdiği bir huzur var bu yüzden de sürekli alışık olduğu hormonu istiyor çünkü ona gönderilen son hormon tipine göre çoğalıyor.

Peki mutsuz olduğumuz konuda daha mutlu olmak için veya bir değişim yapmaya karar verdiğimiz zaman ve bununla ilgili pozitif adımlar attığımız zaman ne oluyor, örneğin düzenli egzersize başladığınız zaman, vücut kendini iyi hissetmeye başlıyor, hücrelere stres hormonu kortizol yerine mutluluk hormonları olan serotonin ve dopamin gibi farklı hormonlar göndermeye başlıyor.

Hani hücreler onlara gelen son bilgiye dayanarak kendilerini çoğaltıyorlar demiştik ya, işte bu durumda hücre diyor ki “dur bakalım bir dakika, sen bana daha önce kortizol gönderiyordun, ben buna alışığım, nereden çıktı şimdi bu mutluluk hormonları, şimdi benim bunlara adapte olmam lazım”.

İşte bu adaptasyonu da kendini son gelen bilgiye göre çoğaltma sürecinde bir çeşit titreşimle yapmak durumunda ve bu titreşim bizde “duygusal olarak rahatsız hissetme” durumu yaratıyor.

Veya illa mutsuz, stresli olduğunuz bir konu olmak zorunda değil, belki yeni bir beceri öğrenmeye çalışıyorsunuz veya yeni bir alışkanlık yaratmaya, yine de hücreler bu “yenilikten” gelen yeni bilgiye alışık değil, yine titreşerek kendi yeni bilgiye göre çoğaltmak durumunda, bu da geçici rahatsızlık duygusu verebiliyor.

Tüm bunları bilimsel olarak açıklamaya çalışma şeklim konusunda iddialı değilim (aslında Todd’un yalancısıyım) ama şunda çok netim:

Çok istediğimiz şeyler için dahi olsa değişim, gelişim, yenilik “geçici olarak rahatsızlık verici”.

Hani bir yerde veya yolda bir bakım veya güzelleştirme çalışması vardır, bitince eskisinden daha iyi olacaktır ama o süreçte geçici olarak sıkıntı yaratır ya ve hani o noktada “verdiğimiz geçici rahatsızlıktan dolayı özür dileriz” tabelası görürüz, işte bu durum da tam böyle birşey, “geçici rahatsızlık”.

Bu prensipleri ve vücudun bu anlamda nasıl çalıştığını bilmek istediğimiz değişimleri yaratmaya çalışırken büyük bir güç, çünkü bu “geçici rahatsızlığı” hissettiğimiz noktada bunu olumsuz olarak algılamak, bir şeyleri ters gidiyor diye düşünmek, iyi hissetmiyorum/rahat hissetmiyorum diye yorumlamak bizi durduruyor.

Durduğumuz zaman da istediklerimizi gerçekleştiremiyoruz, belki teşebbüslerimiz oluyor ama hep yarıda kalıyor.

Ondan sonra da kendimizi haksız yere tembel, eksik, yetersiz, beceriksiz, disiplinsiz, korkak vs gibi olumsuz tanımlarla etiketliyoruz, halbuki olan biten tek şey değişimle gelen “geçici rahatsızlık”.

Bunu bilip bu geçici rahatsızlık sürecinde de yine de ısrarla ve kararlılıkla bizi istediğimiz yere ulaştıracak adımları atmaya devam ettiğimiz zaman hücreler düzenli olarak tekrar tekrar aynı yeni bilgileri alıyor ve bu sefer de bu yeni bilgilere, hormonlara, yapılara alışıyor ve kendini daha rahat hissediyor, hem de bu arada yapmayı istediğimiz şeyler gerçekleşmiş oluyor.

Şimdi Erin’e ve odasına dönersek;

Hani bana “bilmiyorum, birşey içime sinmedi, aslında tam istediğim gibi oldu ama işte bilmiyorum niye böyle hissediyorum” demişti ya, işte o anda aklıma direkt bu değişimle ve yenilikle beraber gelen “geçici rahatsızlık” durumu geldi.

Ona çok detaya girmeden bu konsepti anlatmaya ve cesaret vermeye çalıştım, tam kelimelerimi hatırlamıyorum ama şu tarz birşey söyledim:

“Şu an böyle hissetmen çok normal. Her değişimle beraber hücrelerimiz de titreşerek değişiyor ve bu titreşim bize geçici olarak rahatsızlık hissettiriyor. Şu an odan değişiyor, mobilyalarının yeri farklı, eşyaların etrafta dağınık, alışık olduğundan çok farklı, benim sana önerim, aynen planladığın gibi projeni bitir, dekorasyonunu ve organizasyonunu da yap, sonra 1-2 hafta bu şekilde odanda yaşa, bir şans ver, bakalım o zaman ne hissedeceksin, eğer hala böyle hissediyorsan o zaman aynen odanı eski haline getiririz, ne dersin?” dedim, o da ikna oldu ve odasını yeni haliyle düzenleme devam etti.

İyi ki de etmiş, 1-2 hafta beklemeye bile gerek kalmadı. Ertesi sabah erkenden uyanıp odasını son haline getirdiğinde ve içinde geçirdiği her yeni saatle beraber Erin’den “iyi ki yapmışım, çok güzel oldu, daha da ferah vs” gibi yorumlar gelmeye başladı.

Günün ilerleyen saatlerinde aile büyükleriyle buluştuğumuzda heyecanla onlara da anlattı, sonra en son gece yatarken ışığını kapatmadan şöyle tekrar bir odasına, yaptığı işe, yarattığı değişime gururla baktı ve yine mutluluğunu dile getirdi.

Bu fırsatı kaçırmak istemedim ve “bak ben sana söylemiştim gördün mü" tarzında değil ama bir şekilde bu “geçici rahatsızlık” durumundan yaşadığı tecrübeyi de bir tık daha içselleştirmesini istedim ve aramızda şu şöyle bir konuşma geçti:

- Erin’cim dün akşam tam odanı değiştirirken hani bir ara yatağa yatmıştın, bir huzursuzluk hissediyordun, emin değildin yaptığın değişimden hatırlıyor musun?
- Evet.
- Hani her değişimle beraber hücrelerimiz de titreşerek değişiyor ve bize geçici olarak biraz huzursuz hissettiriyor diye konuşmuştuk ya, eğer o anda biraz huzursuz hissediyorsun diye yapmak istediklerinden vazgeçip odanı eski halinde bıraksaydın ne olacaktı?
- Sıkıcı kalacaktı.
- Peki şu an yeni hali nasıl?
- Çok daha ferah, çok güzel oldu, çok mutluyum.
- Ben de senin için çok mutluyum, cesaretle devam ettiğin için de kendinle gurur duymalısın.

Tabii o anda kızımın gözlerindeki pırıltıyı ve yüzündeki kocaman gülümsemeyi görmek bir anne olarak paha biçilmezdi.

Her zaman böyle anlar yakalamak mümkün olmuyor, bazen neyi nasıl söyleyeceğimi bilemiyorum, bazen enerjim veya zamanım olmuyor, bazen kızlar duyacak, dinleyecek havada olmuyor, ama işte bazen de böyle herşey denk düşüyor ve oldu mu güzel oluyor.

Sonuç

Her değişimin, her yeniliğin vücudumuzda hücre boyutunda yarattığı bir “geçici rahatsızlık” durumu var.

Bunu “geçici rahatsızlığı” nasıl yorumlayacağımız ve onunla ne yapacağımız bizim elimizde, bizim kararımız.

Bunu olumsuz yorumlayıp yapmak istediğimiz şey için çabalamayı bırakıp yerimizde saymaya devam etmek de bir karar.

Veya tam tersi bunu olumlu yorumlayıp “tamam harika, böyle hissediyorsam demek ki istediğim bir yerlere doğru gidiyorum, tek yapmam gereken pes etmeden yoluma devam etmek” diyerek kendimize ihtiyacımız olan enerjiyi sağlamak da bir karar.

Zorlandığımız anlarda bu şekilde düşünüp bu kararı vermek kolay değil belki evet ama en azından bu bizim elimizde ve pek çok zaman da sonucuna değiyor.

Elbette her denediğimiz şey bizim için doğru şey olacak ve mutlaka devam etmeliyiz diye bir şey de yok, pek çok zaman geri adım atmak da normal, ama bu kararı daha bilinçli verebilmek için önce şans ve zaman verip, en azından denemek gerekiyor ki geri adım atacaksak da korkumuzdan değil, gerçekten bize uygun olmadığını hissettiğimiz için bunu yapalım.

Bu ikisi arasındaki farkı da yine ancak sadece biz bilebiliriz, kendi içimize dürüstçe baktığımızda zaten neyi neden yaptığımızı gayet iyi biliyoruz aslında.

Gerisi de bize kalmış.

Sevgilerimle

Ahu