Hazırlıksız Çıkmam Abi
“Şapkasız çıkmam abi” derdi ya Mazhar Alanson, işte ben de Erin ve Maya doğduğundan beri sokağa hazırlıksız pek çıkmam, özellikle de onların sıkılacağını bildiğim yerlere gidiyorsak mutlaka oyalanacakları birşeyler olur yanımızda.
Şimdi artık büyüdüler ama hala evden çıkmadan kendilerine bir çanta yaparlar çünkü bilirler ki gittiğimiz yerde bana “anne sıkıldım” dedikleri anda benden duyacakları cümle “Kendinizi eğlendirmek sizin sorumluluğunuz, birşeyler bulacağınıza inanıyorum” olacak ve sıkıldıkları için ellerine telefon veya ipad verilmeyecek.
O yüzden hazırlıklı olmayı çoğu zaman hatırlıyorlar artık ve gittiğimiz yerlerde, hem çocuklar, hem biz, hem de etrafımızdaki diğer insanlar müthiş rahat ediyoruz.
Neler mi alıyoruz yanımıza?
Daha küçükken bol bol oyuncak ve oyun hamuru alırdık.
Büyüdükçe listeye kitap, dergi, boyama defteri, kalemler, mp3’de masal ve müzik, yine çeşitli oyuncaklar, örgü seti, dikiş malzemesi ve kendi seçimleri olan onları oyalayacak birçok şey eklendi. Tabii ki her çocuğun farklı tercihleri olacaktır.
Şu an artık büyüdükleri için genelde sadece kitap ve mp3 oluyor yanlarında.
Diyeceksiniz ki “Ya ipad, telefon, gameboy’lar”?
Çok istisna durumlar dışında sokakta bizim için bunlar yok, çünkü bunlar bağımlılık yaratan, onları tamamiyle çevrelerinden kopartan, sosyal becerilerinin gelişimini kısıtlayan, kendilerini gerçekten oyalamayı öğrenmelerini ve yaratıcılıklarının gelişmesini engelleyen aletler.
Bunları kullanma saatleri genelde evdeyken limitli bir süre oluyor, dışarıya çıkarken yukarıda saydığım diğer şeyleri alıyoruz yanımıza.
Peki neden mi alıyoruz bütün bunları?
Çünkü özellikle küçük yaştaki çocuklar için sıkıcı olan koşup oynayamadıkları ve etraftaki şeylere pek dokunma özgürlüklerinin olmadığı araba, havalanı, uçak, otobüs, kuaför, kafe, restoran, banka, arkadaşlarımızın evi, hastane gibi sakin sakin oturmalarının beklendiği yerlerde çocuğun elleri bomboş, kıpırdamadan, ses çıkarmadan oturmasını beklemek bence çocuğa haksızlık.
Kendinizi onun yerine koyun ve bir de onun gözünden bakmaya çalışın dünyaya.
Çocuklar hareket etmek, yaratmak, keşfetmek üzere tasarlanmış varlıklar (aslında yetişkinler de öyle) ve çocuktan uzun bir süre bunun aksine göre davranması beklemek, doğasına aykırı.
Bir de üstüne bu beklentiyi karşılayamayınca bizden binbir azar ve tehdit işitiyorlar haksız yere.
Bu şekilde çok örnek geliyor gözümün önüne.
Mesela birgün yanımdaki masada 2-3 yaşlarında bir kız çocuğu sandalyenin üzerine çıkmış ağlıyor ve bağırıyor, oyalanacak birşeyler arıyor. Ama hiç birşey yok. Anne ve baba umutsuzca birbirleriyle konuşmaya çalışıyorlar ama çocuğa “Otur, sus, yapma, dokunma” demekten bir cümlelerini bile tamamlamıyorlar ve sofrada herkes huzursuz ve irite.
Başka bir örnek. Yine birgün kuafördeyken bir anne, 4-5 yaşlarındaki kızıyla saçlarını kestirmeye geldi. Çocuktan beklenti, o ortamda yaklaşık 45 dakika boyunca hiçbir şeye dokunmadan sandalyede sessizce oturup annesinin işini bitirmesini beklemesiydi. Ne yanlarında ne de etrafta çocuğun oyalanacağı hiçbir şey yoktu.
Çocuk çaresizce bir süre sonra kıpırdanmaya ve etraftaki ojeleri karıştırmaya, önündeki su bardağıyla oynamaya başladı. Ojelere dokundukça annesinden azar işitmeye başladı, önüne ki su da dökülünce annesinden tehditler gelmeye başladı “bak seni burada hiç sevmeyecekler, dokunma, yapma, seni bir daha evde yalnız bırakırım vs”.
Halbuki yanında oyalanacağı birşeyler olsa ve bunlarla kendini oyalama alışkanlığının gelişmesine fırsat verilse, annesinin işi bitene kadar herkes daha huzurlu olabilirdi.
Son bir örnek. Bir bayram ziyaretimde, bir baba ve 4 yaşındaki oğlunu gözlemleme şansım oldu. Düşünün küçük bir ev ortamı ve bir sürü yetişkin sohbet ediyor. Elinde onu oyalayacak hiç birşeyi olmayan bu küçük çocuktan beklenen 1 saatten fazla sadece büyüklerin olduğu bir ortamda koltukta kıpırdamadan sessizce oturmasıydı. Kendinizi bu çocuğun yerine koyun, sizce bu mümkün mü?
Tabii ki çocuk bir süre sonra kıpırdanmaya ve huysuzlanmaya başladı. Ve en kötüsü aslında hiç kabahati olmadığı halde yine başladı azar ve tehditler “çok yaramazlık yapıyorsun, otur yerine, bak sonra lunaparka götürmem seni vs”, başladı gerginlik ve huzursuzluk.
Örnekler çok…bunları yazmamın nedeni kimseyi eleştirmek veya kendini kötü hissettirmek değil, tam tersi stresin yerini huzura bırakacak bazı taktikler paylaşmak ki, çocuğunuzla dışarı çıktığınız saatler eziyet değil, keyif olsun.
Önemli not: Aslında çocukların sıkılması kötü birşey değil, tam tersi yaratıcılıklarını zorlamaları ve gizli potansiyellerini ortaya çıkarmaları için yegane fırsat.
Ama bunu yapabilmeleri için etrafta kullanabilecekleri malzemeler veya buna müsait bir ortam olması gerekiyor.
Eli kolu bağlı, hareket etmeden oturması gereken bir ortamda bunu yapması mümkün değil, dışarıya hazırlıklı çıkmanın faydası burada başlıyor.
Biliyorum, diyeceksiniz ki, “ama benim çocuğum önüne koysam da hiç birşeyle oynamıyor, sadece ipad veya telefonda oyun oynamak istiyor”.
Bu bir alışkanlık meselesi.
Bebekliğinden itibaren kendini oyalamaya alışmamışsa ve hep kucakta olmuşsa veya birileri onu oyalamışsa, ilk ağladığında susması için eline ipad/telefon verilmişse, hala da veriliyorsa bu alışkanlığı geliştirmemiş olması beklenen birşey.
Erkek çocuğu annelerinin de ne diyeceğini biliyorum, kızlarla daha kolay, erkek çocuk farklı diyebilirsiniz, haklı da olabilirsiniz.
Ama erkek de olsa her çocuk kendini belli bir süre kendi zevk aldığı şeylerle oyalamayı öğrenebilir, buna yürekten inanıyorum ve örneklerini görüyorum.
İyi haber, istenirse her zaman ve her yaşta, sabır ve tutarlılıkla yeni alışkanlıklar edinmek mümkün.
İşte dışarı çıktığınızda çocuğunuzun kendini oyalamayı öğrenmesinin adımları:
1. Evden çıkmadan ona gideceğiniz yerin nasıl bir yer olduğu anlatın.
Özellikle kendini oyalamasının zor olacağı bir yer ise bunu ona söyleyin ve buna göre bir çanta hazırlamasını isteyin. Eğer yaşı küçükse beraber hazırlayın. Gittiğiniz yerde eline ipad/telefon vermeyeceğinizi ve kendini oyalamaktan sorumlu olduğunu baştan söyleyin.
2. Gittiğiniz yerde ola ki “sıkıldım” derse, ona empatik bir şekilde yaklaşarak önce onu anladığınızı hissettirin.
“Evet, haklısın burası çocuklar için çok keyifli bir yer değil, sıkılmanı anlıyorum, neyse ki bunu evden çıkmadan konuşmuştuk ve sen de çantanı hazırlamıştın” diyerek yaptığınız anlaşmayı ve kendisini eğlendirmenin başkasının değil onun sorumluluğu olduğunu hatırlatın.
3. Eğer çocuğunuz bu duruma alışık değilse, ilk denemelerinizde bağrış çağrış kıyamet kopacaktır, protesto etmesi çok normal, alışkanlığın değişmesi tabii ki sancılı olabilir bir süre.
Lütfen sakin kalın, mümkünse insanlardan uzaklaşıp kuytu bir köşede ona sarılın ve ağlamasına müsade edin. Tehdit ve azar yerine, ona onu anladığınızı ama şartların bu olduğunu ve geri adım atmayacağınızı sevgi dolu bir yaklaşımla hissettirin.
Ağlamak onun protesto şekli. Birkaç denemeden sonra eğer sakin ve tutarlı davranırsanız, mesajı alacak ve yeni kuralları kabul etmek durumunda kalacaktır ve bu zamanla alışkanlık haline gelecektir.
Lütfen hatırlayın, çocuklar bir kerede birşeyi öğrenselerdi hayat çok kolay olurdu. Yeni davranışların oturması yoğun tekrar, istikrar ve sabır alır, ama bir kere bu alışkanlıklar oturunca hayat cennet olur.
4. Hemen başta pes edip, eline teknolojik bir alet verdiğinde başa dönmüş olursunuz ve çocuğunuz teknoloji bağımlılığı yolunda sağlam adımlarla ilerler kendini oyalama becerisini geliştirme fırsatı elinden gider.
Lütfen hemen pes etmeyin. Derin bir nefes alın, 2. ve 3. adımları tekrar tekrar uygulamaya çalışın.
Bebeği ve küçük çocuğu olan annelere özel not:
Bu sıkıntıları yaşamamak için elinizde büyük bir fırsat var. Çocuğun kendini oyalama becerisinin bebekliğinin ilk aylarından itibaren geliştirilmeye başlanması, hem sizin akıl sağlığınız, hem de çocuğunuzun özgüven gelişimi açısından çok çok önemli.
Dokunmak ve kucak tabii ki çok önemli ve hayati bir ihtiyaç ama çocuğun sizden bağımsız olmayı ve kendini eğlendirmeyi öğrenmesi de en az o kadar önemli. Yaşına göre 5-10 dakikadan başlayıp yavaş yavaş kendi kendine oyuncaklarıyla oynadığı zamanları arttırmaya çalışın.
Çocuklarımızla oynamak tartışmasız çok faydalı ama onları her saniye oyalamak gibi bir sorumluluğumuz yok, olamaz da, insanız çünkü.
Onlara yapabileceğimiz en büyük iyilik, bizimle oynadıkları kadar kendi kendilerine oyalanabilmeye de sürekli teşvik etmek, tabii ki bulundukları ortamın güvenli olduğundan emin olduktan sonra.
Biz buna bebekken ev ortamında evimizin estetiğini bozmak uğruna da olsa, onlara kapalı alanlar yaratarak güvenli ortamlar sağlayıp, onları bol bol orada yalnız oynamaya bırakarak başlatmıştık.
Önce onları salonda kısa süreler için de olsa park yataklarında oynamaya alıştırdık.
Sonra salonumuzun büyük bir bölümünü feda ederek, halı üzerindeki bir bölümü plastik bir çit ile çevirdik ve içini oyun alanı yaptık. Hiç unutmam bir dönem salon ve mutfağı neredeyse iç içe olan çok küçük bir evde yaşadığımız zaman bile salonun yarısını bu şekilde kullanmıştık ama evde herkes özgür ve huzurluydu ya, buna değdi.
Daha sonraki aşama odalarının kapısına çocuklar için özel tasarlanan “güvenlik kapılarından” takmak oldu ki bu da hayatımızı kurtardı (çoğu oyuncakçıda var). Ne kadar faydasını gördüğümüzü anlatamam.
Artık kapıdan tırmanabilmeye başlayınca kapıyı da kaldırdık ama zaten artık o aşamada alışkanlık oturmuştu, etrafta bir bariyer olmasa da oturup kendi kendilerine oynayabiliyorlardı.
İki çocuk olmasının avantajı varmıydı, kesinlikle evet.
Tek çocuğum olsaydı yine aynı şeyleri yapar mıydım? Yine kesinlikle evet.
Sonuçta bir arkadaşımın çocuğu geldiğinde yine onları o güvenli alana tek başlarına oynamaya bırakıyordum. Prensip değişmiyor.
Sonuç
KUCAK veya TEKNOLOJİ yerine, OYUN ve KİTAP çocuğu yetiştirmeye çalışmanın hem sizin, hem de çocuğunuz için faydaları sonsuz.
Evet bu alışkanlık oturana kadar sabır ve emek istiyor olabilir ama sonuç kesinlikle değer.
Ama çocuğum kitap okumayı hiç sevmiyor ki diyorsanız da Çocukları Kitap Okumaya Teşvik Etmenin 6 Sinsi Taktiği yazımda pek çok ipucu var.
Sevgilerimle
Ahu