Çocuklara Kendilerini Kötü Hissettirerek Onlardan İyi Davranışlar Bekleyemeyiz

çocuk | 3-10 yaş

Pozitif disiplin ve pozitif ebeveynlik ekollerinin öncülerinden Jane Nelsen’ın şu sözleri, ilk okuduğum andan itibaren aklımın ve kalbimin bir köşesine kazındı.

“Where did we ever get the crazy idea that in order to make children do better, first we have to make them feel worse? Think of the last time you felt humiliated or treated unfairly. Did you feel like cooperating or doing better?”

Türkçe yorumu ile:

Çocuklarımıza kendilerini kötü hissettirerek daha iyi davranmalarını sağlayabileceğimiz gibi çılgın bir fikre nereden kapıldık?

Küçük düşürüldüğünüzü veya haksızlığa uğradığınızı hissettiğiniz son olayı düşünün.

Daha uyumlu olmak veya daha olumlu davranmak duyguları oluştu mu içinizde?

Cevabınız büyük ihtimalle hayır olmuştur (umuyorum!).

Bu yaklaşım bana göre çok önemli çünkü ebeveynlik tarzımızı ve ebeveynlik araçlarımızı seçerken daha dikkatli düşünmemize ve eğer bu prensip kalbimize yakın geliyorsa, bu prensibin kriterlerine uyacak bir ebeveynlik tarzı ve çocuğumuzla iletişim şekli geliştirmemize yardımcı olabilir.

Hani hep bilgi kirliliğinden bahsediyoruz ya, hani herkes başka birşey söylüyor ne doğru ne yanlış ben de şaşırdım diyoruz ya, işte bunun gibi kritik cümleler bazı seçimleri yapmakta hayatımızı kolaylaştırabilir.

Benim bazı prensipleri netleştirerek şu şekilde hayatımı kolaylaştırdı:

  • Çocuklarımı ceza ile terbiye etmeme prensibi edindim çünkü ceza çocuğa iç disiplin anlamında birşey öğretmediği gibi, onun davranışlarını da olumsuz yönde tetikleyen bir araç bana göre.
  • Çocuklarımı tehdit, korku veya bağırarak terbiye etmeme prensibi edindim çünkü korku da yine çocuğa iç disiplin öğretmiyor ve aynı sorunlar farklı şekilde artarak devam ediyor, yine çocuğa durumla ilgili değil kendisi ile ilgili kendini kötü hissettiriyor.
  • Çocuklarımı azarlayarak ve olumsuz sıfatlar kullanarak terbiye etmeme prensibi edindim çünkü çocuğuma “tembel” şeklinde hitap ederek onu daha “çalışkan” hale getiremeyeceğim bana aşikar geliyor. Yani ona kendini kötü hissettirmek, onun davranışına olumlu bir etkide bulunmayacak olmasının yanısıra bir de üstüne onun özgüvenini kıracak ve ilişkimizi zedeleyecektir, o zaman bunu yapmam için hiçbir sebep olmadığına kanaat getirdim.

Özellikle vurgulamak istiyorum ki tüm bunlar çocuk hiçbir zaman kendini kötü hissetmemeli demek değil, elbette bu mümkün de değil, sağlıklı da değil.

Ama bir çocuğun bir “durum” ile ilgili kendini kötü hissetmesiyle, “kişiliği ve şahsiyeti” ile ilgili kendini kötü hissetmesi arasında büyük fark var. İşte farkında olarak veya olmadan seçtiğimiz ebeveynlik araçları bunlardan birine hizmet ediyor.

Örneğin bir çocuk yere bilerek veya bilmeyerek bir şey döktü:

“Ne kadar sakarsın, zaten hiçbir şeyi beceremiyorsun” cümlesi ile mi bundan sonra daha dikkatli olmaya teşvik etmek daha etkili olur, veya

“Kaç kere söyledim sana ……” şeklinde nutuk ve söylenme mi, yoksa

“Sağlık olsun, herkes hata yapar, şuradaki yeşil bezi alıp temizleyebilirsin” diyerek hatasının sorumluluğunu alıp, hatasını telafi etme şansı vererek mi kendini geliştirme isteği daha fazla olur?

Belki üçünde de çocuk kendini kötü hissedecek ama ilk ikisinde şahsiyeti ile ilgili kötü hissederken, üçüncüsünde durum ile ilgili kötü hissedecek ama bunu telafi etme şansı eline olacak, durumun sonuçlarını yaşayacak, belki sırf döktüğü şeyi temizlemekle uğraşmak hoşuna gitmeyeceği için bir daha ki sefere daha dikkatli olmaya çalışacak.

Olay belki aynı olay ama üç farklı yaklaşım ve büyük ihtimalle çocuğun gelişiminde çok farklı sonuçlar.

Tabii keşke iş sadece neyi yapmayacağımızın netleşmesi ile bitecek olsaydı, ebeveyn olarak insanın esas sıkıntısı ve çaresizliği bu noktada başlıyor.

Tamam onu yapmayayım, bunu yapmayayım, ceza yok, bağırmak yok, tehdit yok, nutuk yok, ödül de yok, iyi güzel de, birileri de bana bunlar yerine neler var yapabileceğimi anlatsın diye düşünüyor insan ve bunların yerine neler yapabileceğini bilmediği zaman kendini iyice çaresiz ve sıkışmış hissediyor.

Ben bunun sinir bozukluğu ile kendimi bu yolları öğrenmeye adadım son yıllarda, özellikle ebeveyn koçluğu eğitimimle beraber bu konuya olan merakım iyice arttı ve o kadar çok şey öğrendim ki.

Öğrendiğim birçok prensibi, kendimde ve çocuklarımda denedim, hala da deniyorum. Ve gerçekten de cezasız, tehditsiz, korkusuz, bağırmadan, ödülle de kandırmaya çalışmadan çocukları olumlu yönde etkilemenin hem daha sevgi dolu, hem de daha etkili yolları olduğunu gördüm.

Duygu koçluğu, kaliteli zaman, çocuğa kendini güçlü hissettirmek, gerektiğinde sınırları korumak, çocuğun davranışlarının sonuçlarını yaşamasına fırsat vermek, günlük rutinlerini kendisinin takip edebileceği bir günlük düzeninin olması, uykusunu yeterli alması, bol bol serbest oyun zamanının olması ve daha o kadar çok yapılabilecek temel şey var ki çocuğa kendini iyi hissettirecek.

Kendini iyi hisseden çocuğun da zaten uyumsuz davranmak için çok daha az sebebi oluyor. Arada olanları da aşmak çok daha kolay oluyor. Zaten tüm bunları sizlerle her fırsatta paylaşmaya çalışıyorum, iyisiyle de, kötüsüyle de.

Ailece mükemmel miyiz? Elbette hayır, biz de, çocuklarımız da insanız sonuçta, arada kaçıyor mutlaka bir şeyler. Ama bu prensipleri %70-80 tutturabildiğimizde bile hayatımızdaki huzur ve uyum %200 artıyor duygusunu hissediyor insan.

Ama yanlış da yapsak, şu prensibi hep aklımızda tutmaya çalışıyoruz:

Çocuk kendisini kişiliği ve şahsiyeti ile ilgili ne kadar iyi hissederse, iyi ve uyumlu davranmak için o kadar fazla sebebi olur.

Ama bu kesinlikle onu şımartmak, her istediğini yapmak, onu sürekli övmek veya ödüllere boğmak anlamına gelmiyor, tam tersi bu yaklaşımla yetişen ve ihtiyaçlarından fazla hayatlarında esneklik olan çocuklar ironik bir şekilde maalesef oldukça uyumsuz çocuklar haline gelebiliyorlar. Bazı sınırları çocuğumuzdan korkmadan korumak önemli.

Vermek istediğim mesaj, bunu yaparken illa ceza, tehdit, kırıcı sözler vs ile yapmak zorunda değiliz, sevgi ile de belli sınırlar çizilebilir, hem de çok daha etkili bir şekilde.

Ben de kendim keşfettikçe sizlerle bunları paylaşıyorum ve de elimden geldiğince de paylaşmaya devam edeceğim.

Ne de olsa bu hiç bitmek bilmeyen bir yolculuk.

Sevgilerimle

Ahu