Çocuğunuza Bakış Şekliniz, Onun Davranış Şeklini Belirler
Düşüncelerimiz duygularımızı, duygularımız da davranışlarımızı yaratır.
Beraber çalıştığım, bana “Çocuğuma bağırmak, vurmak istemiyorum, ona karşı daha sakin ve sabırlı olmak istiyorum, uğraşıyorum ama olmuyor” diyen anneler ile ilk baktığımız yer onların çocuklarıyla ilgili düşünce kalıpları.
Söz dinlemeyen çocuklar için toplumumuzda klasik ve yerleşmiş bazı düşünce kalıpları var:
- Sadece ilgi çekmeye çalışıyor
- Şımarık
- Bencil
- İnatçı
- Düşüncesiz
- Bilerek beni delirtmek için böyle yapıyor
- Bunun annesi/babası da böyle
- Elinde değil, çocuk işte
- Huyu böyle, genetik
Bu düşünce kalıplarıyla ve etiketlerle yola çıktığımızda farkında olmadan olayı kişisel alıyoruz ve aslında ucu bize dokunan şu noktaya ulaşıyoruz:
Söz dinlemeyen çocuk = Kötü çocuk = Kötü ebeveyn.
Kendimizi kötü ebeveyn gibi hissetmemek için de, çocuğumuzun davranışlarını iyiden iyiye kontrol veya manipüle etmeye çalışıyoruz.
Kontrolümüzü arttırmaya çalıştıkça durum daha da kötüye gidiyor, hem kendimizi hem de onları aşağı çekiyoruz.
Hem onların davranışı daha da “kötüleşiyor”, hem de bizim ebeveynler olarak “özgüvenimiz” iyice azalıyor ve negatif bir kısır döngü böylece başlıyor.
Bu düşünce kalıplarını biz yaratmadık.
Bunlar bize kendi ebeveynlerimizden, ailemizden, okul hayatımızdan ve çeşitli kültürel ortamlardan miras kalıyor aslında. Ama önemli olan nereden geldikleri değil, bizim bunları devam ettirip ettirmeme isteğimiz.
Ve ben inanıyorum ki biz bugünün ebeveynleri bu düşünce kalıplarını ve kısır döngüyü kıran jenerasyon olacağız artık.
Çünkü bu düşünce kalıplarının ne bize, ne çocuklarımıza hiçbir faydası yok.
Peki hangi düşünce kalıplarının faydası var?
Çok basit.
Bütün çocukların olmazsa olmaz bazı temel duygusal ihtiyaçları var:
- Aitlik duygusu
- Sevildiğini hissetmek
- Kendini güçlü hissetmek
- Değerli hissetmek
- Aile içinde belli bir yeri olduğunu hissetmek
- Denemek ve keşfetmek
Bu ihtiyaçlar biyolojik olarak sistemlerinde kayıtlı ve bir şekilde bu ihtiyaçlarını karşılamak durumundalar.
Bu ihtiyaçları karşılarken 2 farklı yola gidebilirler:
1. Pozitif yollar: Sağlıklı, uyumlu ve ortama uygun davranışlarla karşılamak
2. Negatif yollar: Yaramazlık, uyumsuzluk ve söz dinlememe şeklinde adlandırdığımız uygunsuz davranışlarla karşılamak.
Ama öyle ya da böyle bir şekilde bu ihtiyaçlarını karşılamak üzere vücutları ve beyinleri programlanmış.
Örneğin; kendini güçlü hissetme ihtiyacı.
Eğer biz çocuğumuzun herşeyine karışıyorsak, onunla ilgili küçük büyük tüm kararları biz alıyorsak ve ona yaşı kaç olursa olsun kendi hayatıyla ilgili küçük veya büyük seçimler yapma şansı vermiyorsak, işte o zaman o çocuğun kendini güçlü hissetme ihtiyacını sağlıklı yollardan karşılama şansını elinden alıyoruz.
O zaman da çocuk bu ihtiyacını karşılamak için yani kendini güçlü hissetmek için, ya kardeşine vuruyor, ya arkadaşına vuruyor ya da ebeveyni ile inatlaşlama ve çatışmaya başlıyor; çünkü sizi “bağırtma, çıldırtma, delirtme” noktasına getirdiğinde kendini güçlü hissediyor; çünkü sizin duygularınızı ve davranışlarınızı etkileyip, kontrol edebildiğini görüyor.
Pozitif yollardan kendi hayatını kontrol etme şansı olmadığına göre, negatif yollardan bir şekilde birilerini veya birşeyleri kontrol ederek bu duyguyu hissetmeye çalışmaktan başka yolu kalmıyor veya başka bir yol bilmiyor; çünkü o sonuçta gelişim yolunda olan bir çocuk. (Gerçi mecliste birbirini yumruklayan milletvekillerini gördüğüm zaman da her reşit insan gerçekten yetişkin sıfatını hak ediyor mu, çocuklardan ne kadar farkları var diye bazen düşünmeden edemiyor insan, neyse…)
Yani, o zaman söz dinlemeyen çocuk ile ilgili, buradan çıkan sonuç bir öncekinden çok farklı.
Söz dinlemeyen çocuk, şımarık, inatçı, bencil, kötü çocuk değil, temel ihtiyaçlarını o anda sağlıklı bir şekilde gidermeyi bilmeyen çocuk aslında.
Tutup da bize “Anneciğim, babacığım, benim şu anda kendimi güçlü hissetmeye ihtiyacım var, bunu nasıl yapacağımı bilmediğim için kardeşime vuruyorum” diyecek olgunlukta olmadığı için (ki yetişkinler olarak bizler bile her zaman bu olgunlukta değiliz), negatif şekillerde bize aslında bu ihtiyaçlarını anlatmaya çalışıyorlar.
Bu onların aslında bir yardım çağrısı ve iletişim şekli. Bu kadar basit. Kimse kötü değil, ne çocuk, ne de ebeveyn.
Dolayısıyla bizim aslında ebeveynler olarak en önemli işimiz, çocuğumuza bu temel ihtiyaçlarını karşılamak için pozitif yollar öğretmek ki, negatif yollara başvurmaya pek ihtiyaçları kalmasın.
Bugünden itibaren sizden ricam, bundan sonra çocuğunuzun söz dinlemediği ve uyumsuz davrandığı anlarda ona bakıp “beni delirtmek için yapıyor, şımarık, inatçı” gibi eski düşünce kalıplarına kendinizi kaptırmak yerine ona bakıp “Acaba şu anda hangi ihtiyacını karşılamaya çalışıyor, neye ihtiyacı olabilir?” diye düşünüp, bu ihtiyacı daha sağlıklı yollarla karşılayabilmek üzere onu yönlendirmeye ve desteklemeye çalışmak.
Hep söylüyorum; bu demek değil ki onların her an her istediğini yapacağız; hayır.
Çünkü onların bir önemli ihtiyacı da sınırlar.
Amaç, bizim çizdiğimiz yaşa uygun ve makul (ne çok esnek, ne de çok katı) sınırlar dahilinde çocuklarımızın bu temel duygusal ihtiyaçlarını en kolay şekilde karşılayabilmelerine yardımcı olmak. İşte kolay ebeveynlik ile zor ebeveynlik arasındaki en büyük fark bu.
Bu yaklaşımın en güzel tarafı bizi daha pratik düşünmeye itiyor ve yaratıcılığımızı ortaya çıkarıyor olması.
Klasik düşünce kalıbında bir sıkışmışlık ve çaresizlik var.
Çocuğum şımarık, inatçı dediğinizde o etiket öyle bir yapışıyor ki çocuğa, pek fazla bir hareket alanınız kalmıyor.
O yüzden, başka ne yapacağınızı bilemediğiniz için çaresizlikten son derece etkisiz ve sağlıksız disiplin yöntemleri olan tehdit, ceza, bağırma, vurma veya ödül gibi yollara başvuruyorsunuz; ama kalıcı değişimler yaratmada pek bir faydaları olmadığı gibi, çocuğunuzla olan sevgi ve güven bağınız da zedeleniyor.
Halbuki “Şu anda çocuğumun neye ihtiyacı olabilir ve ben bunu karşılamasına nasıl yardımcı olabilirim?” bakış açısı ve soruları, çocuğunuzun davranışını kişisel almadan, sizi hemen çözüm üretmeye ve harekete geçmeye itiyor.
Belki bu sabah okula hazırlanırken normalden daha uyumsuz ve kendini daha güçlü hissetmeye ihtiyacı var. “Bugün sarı tokanı mı takmak istiyorsun, yoksa pembe tokanı mı?”, veya bu sabah kahvaltıda tost mu istiyorsun, yumurta mı?” sorusu bir anda, kendi hayatının kontrolünü elinde ve kendini daha güçlü hissetmesine yardımcı olabilir.
Veya o gün sürekli negatif yollardan ilginizi mi çekmeye çalışıyor? Belki de bütün gününüz siz farkında olmadan ona sadece komutlar vererek (giyin, yemeğini ye, ödevini yap, dişini fırçala, odanı topla, uyku vakti vs) geçti, sevgi bağınız zayıfladı ve çocuğunuzun sevildiğini hissetmeye ihtiyacı var (siz her ne kadar onu hala çok seviyor da olsanız, sürekli komut ağırlıklı geçen günlerde onlar böyle hissetmiyor).
Herşeyden ve herkesten uzak (telefonunuza bakmadan) geçireceğiniz başbaşa 15-20 dakika, ona kendini değerli ve sevildiğini hissettirecek ve muhtemelen günün geri kalanında daha uyumlu olacaktır.
Ya da diyelim ki bir konuda çok kızgın ve bu kızgınlığını etrafındaki eşyalara veya insanlara zarar vererek gösteriyor. O öfkeyi bir şekilde içinden çıkarma ihtiyacı var; ama başka bir yol bilmiyor veya bilse de uygulaması zor.
Ona neden kızgın olduğunu anladığınızı ama etrafa zarar vermesine müsaade etmeyeceğinizi, kızgınlığını size daha uygun başka şekilde gösterebileceğini söyleyip ona çeşitli araçlar önerebilirsiniz.
Konuşmak, resim yapmak, yastığa bağırmak, balon üflemek, 10 kere zıplamak… onun için bu araçlar her ne ise beraber bunu keşfedip, pratikle içselleştirmesine yardımcı olabilirsiniz. Böylece öfkesini daha pozitif yollardan dışa vurmayı zamanla (uzun zaman alabilir sabırlı olun) öğrenecektir.
Sürekli bir yerleri karıştıyor ve eşyaları mı kurcalıyor… belli ki bu çocuğun o anda “denemeye ve keşfetmeye” ihtiyacı var. Hemen ona uygun yaratacağınız bir alanda ve istediği gibi kurcalayacağı malzemelerle bu ihtiyacını sizi üzmeden ve etrafı mahvetmeden gidermesine fırsat sağlayabilirsiniz. O mutlu, siz mutlu.
Bunlar belki çok küçük görünen ama birleşince gün sonunda onlarla olan ilişkimizin kalitesini veya ebeveynlikten aldığımız keyfi etkileyen önemli anlar.
Bütün günümüz de bunlar gibi onlarca andan oluştuğuna göre, bu küçük detayları küçümsememek lazım.
Sonuç
Ebeveynler olarak bizim çocuklarımızla ilgili negatif düşünce kalıplarımız değişmediği sürece, onların da negatif davranışları değişmeyecektir.
Ebeveynlik aslında bizim kendi “kişisel gelişim” yolculuğumuz.
Biz kendi davranışlarımızı ve iletişim şeklimizi değiştirdikçe, onlar da daha uyumlu ve söz dinler hale gelecektir. Her zaman olmasa da; en azından çoğu zaman.
Biliyorum bazen öyle görünmüyor; ama inanın bana, çocuklarınız sizi üzmek veya kızdırmak için yapmıyor hiçbir şeyi.
Tam tersi onların en büyük uğraşı ebeveynlerini memnun ve mutlu etmek. Onların en büyük motivasyonu bu. Ama bunun için temel duygusal ihtiyaçlarının karşılanmasında yardıma ihtiyaçları var; sizin yardımınıza, sakin ve sevgi dolu bir şekilde yol göstermenize.
Bir de bahsetmeden geçemeyeceğim; tabii ki fiziksel ihtiyaçlar da çok önemli, özellikle “uyku”.
Günlük olarak ihtiyacı olan uykuyu kaliteli bir şekilde alamamış olan bir bebek veya çocuktan, ne kadar uğraşırsanız uğraşın, uyumlu davranışlar beklemek çok zor.
Özellikle Türkiye’de çocukların uyku saatleri çok geç.
Çocuğunuzun muhtemelen sizin düşündüğünüzden daha çok uykuya ihtiyacı var.
Uykusunu alan çocukla, alamayan çocuk arasında davranış olarak o kadar büyük fark var ki, bu konuda çocuklarımıza sağlıklı bir uyku düzeni kurmak adına uğraşmaya gerçekten değer.
Sevgilerimle
Ahu