Anne Sıkıldım!!! Cümlesiyle Başa Çıkmanın 6 Yolu
Bu devirde yaşayan çocukların hayatlarına baktığım zaman beni en çok üzen ve endişelendiren şeylerden biri, çocukların kendi kendileriyle baş başa kalmaya tahammüllerinin olmaması ve kaldıkları anda da hemen gelen “sıkıldım!!!!” kelimesi ve genelde televizyon, ipad ve bilgisayar oyunları taleplerinin başlaması.
Bu da çok doğal çünkü sürekli bir aktiviteye, stimülasyona alışan ve kendiyle baş başa zaman geçirmeye alışık olmayan çocuk, boş kaldığı anda ne yapacağını bilemiyor, ya birisiyle zaman geçirmek veya teknolojik araçlara yönlenmek istiyor.
Biz de ebeveyn olarak çocukların bu taleplerine direnmekte zorlanıyoruz ve bir kısır döngü oluşuyor.
Ama çocukların ve gençlerin, kendi kendileriyle zaman geçirebilmeyi ve mutlu olmayı öğrenmesi; kendilerini tanıyarak büyümeleri, iç dünyalarının zenginleşmesi, yaratıcılıklarının ve karar verebilme yetilerinin gelişmesi için o kadar önemli ki.
Ben kendi çocuklarımdan da zaman zaman “anne sıkıldım” kelimesini duyuyorum fakat aşağıda paylaştığım yöntemler bunun sıklığını çok azalttı ve bu kelimeyi duyduğum zaman da artık panik olmuyorum ve ne yapacağımı biliyorum.
İşte çocuğunuza kendi kendiyle mutlu olmayı öğretmek ve ondan “sıkıldım” kelimesini daha az duymak için önerilerim.
1. Kendini eğlendirme sorumluluğunu “çocuğunuza” verin
Biliyorum “Sıkıldım” kelimesi bir ebeveyn için en tüyler ürpertici kelimelerden biri.
Neden?
Çünkü çocuğun sıkılmamasını sağlama sorumluluğunu kendi üzerimizde hissettiğimiz için ve çünkü çocuk biz onu oyalayacak birşey bulana kadar başımızın etini yediği için.
İşte kilit nokta burada.
Ne zaman ki kendini eğlendirme ve oyalama sorumluluğu bizden çocuğa geçecek, işte o zaman çocuk mecburen kolaya kaçmadan, düşünmeye ve yaratıcılığını kullanmaya başlayıp, kendine aktiviteler üretebilmeye başlayacak (bunlara televizyon, ipad, bilgisayar dahil değil).
Bu fikri ilk defa “Etkili İnsanların 7 Alışkanlığı” kitabının yazarı Stephen Covey’nin oğlu Sean Covey’nin çocuklar ve ebeveynler için yazdığı kitapta okudum, uygulamaya aldım ve hayatım değişti. Kitabın adı “7 Habits of Happy Kids yani Türkçesi Mutlu Çocukların 7 Alışkanlığı”.
Fakat maalesef bu muhteşem kitabın henüz Türkçe çevirisini bulabilmiş değilim. Kitapta bu 7 alışkanlık çocuklara hikayelerle anlatılıyor.
Kitaptaki birinci alışkanlık “Proaktif olmak”.
Sincap Sammy birgün annesine gelip “Sıkıldım, yapacak hiç birşey yok” diyor. Annesi önce bir iki fikir vermeye çalışıyor ama Sammy ilgilenmiyor. Sonra tek tek bütün arkadaşlarının evini dolaşıp onlarla bir şeyler yapmak istiyor ama onların yaptıklarını da sıkıcı buluyor.
En sonunda arkadaşı Allie’nin büyükannesi ona diyor ki “Sammy eğer sıkılıyorsan bu senin hatan çünkü kendini eğlendirmek kendi sorumluluğun, başkasının değil, kendi eğlenceni kendin yaratabilirsin, illa da başkalarına ihtiyacın yok. Etrafına bak ve düşün, eminim yapacak birşeyler bulacaksın”.
Bunun üzerine çevresine “Yapacak birşey yok” bakış açısı yerine proaktif bir şekilde “Ne yapabilirim?” diye bakmaya başlayan Sammy, kenarda atılmak üzere duran eski bozuk radyoyu farkediyor, onu tamirata girişiyor ve sonunda çalıştırmayı başarıyor (ki başaramasa da önemli değil). Sonra onu gururla hasta olan arkadaşı Allie’ye geçmiş olsun hediyesi olarak götürüyor.
Yani özetle çocuğumuza “kendini eğlendirmekten kendin sorumlusun” deyince ve onun sıkılmaması için uğraşmayı bırakınca, çocuğumuzu pasif değil, kendi çözümlerini üreten proaktif bir insan olmaya teşvik ediyoruz.
Bizim ailede bu çok işe yarıyor, mesela onların sıkılma potansiyelinin olduğu bir yere mi gideceğiz (uzun bir yola, bir restorana veya bir arkadaşımızın evi), evden çıkmadan onları hazırlıyoruz.
“Bakın böyle bir yere gidiyoruz, ona göre kendinize bir çanta yapın, kitap, defter, hamur, oyuncak, boya, dergi ne istiyorsanız, gittiğimiz yerde sıkıldım demek yok, kendinizi oyalamaktan sorumlusunuz” diye baştan bir kontrat yaptığımız zaman “sıkıldım” kelimesini çok daha az duyuyoruz, duysak da onlara kontratımızı hatırlatıp proaktif olmaya teşvik ediyoruz.
Sıkıldım dedikleri anlarda ellerine de ipad, telefon vs vermediğimiz için yaratıcılıklarını kullanıp ne yapıp edip birşeyler buluyorlar, hem de süper yaratıcı şeyler.
2. “Sıkıldım” kelimesiyle barış yapın
Peki diyelim ki yukarıdaki fikri benimsediniz ve çocuğunuza “Kendini eğlendirmekten sen sorumlusun” dediniz, ama çocuğunuz “ama anne hala birşey bulamadım yapacak, çok sıkılıyorum” diye başınızın etini yemeye devam ediyor (ki alışana kadar bu çok olacak).
İkinci kilit nokta da bu, lütfen dayanın, eline hemen teknolojik aletler vermeyin veya televizyon açmayın ve çocuğun sıkılmasına müsaade edin.
Çok basitçe ve çok sakince şöyle birşey diyebilirsiniz ve çocuğunuz ilk duyduğunda şok olabilir.
“Evet sıkıldığını anlıyorum ama bunda bir problem yok. Burada durup istediğin kadar sıkılmaya devam edebilirsin. Sıkılmayı bitirince de aklına gelen birşey olursa yaparsın (tv, ipad, bilgisayar hariç)”.
Bu çocuğun oturup sıkılma zamanı aslında ne kadar kıymetli potansiyel bir zaman biliyor musunuz?
Medya Çağında İyi Anne Baba Olmak kitabının yazarı Gloria DeGaetano (benim PCI’dan hocam aynı zamanda) çocukların bu sıkılma durumunu şöyle açıklıyor:
“Çocuklarınız sıkıldım dediği zaman bu aslında gerçekten sıkılmak ile ilgili değil, daha çok kendileriyle ilgili düşüncelerini yansıtır (kişisel imaj). Yani çocuk kendisinde ortaya enteresan fikirler atma ve yaratıcı olma potansiyelini görmüyordur.
Ne zaman ki siz çocuğa sıkılmaması için uğraşmak yerine tam tersi sıkılma fırsatı verirsiniz, işte o zaman çocuk iç dünyasıyla bağlantıya geçerek düşünmeye ve yaratıcılık potansiyelini kullanmaya başlar.
Sanatçılar bizim “sıkılmak” olarak tabir ettiğimiz bu boşluğa “verimli boşluk (fertile void)” der. Yani aslında hiçbir şey olmazken, herşey mümkündür”.
Dolayısıyla siz çocuğunuzun sıkılmasıyla barış yaptığınız ve bunu çocuğunuzun gelişimi için bir fırsat olarak görmeye başladığınız zaman, yavaş yavaş çocuk da bunu çok da kötü birşey olarak görmemeye başlayacak.
Ve emin olun, bu konuda sabırlı olursanız, zamanla çocuğunuzun en güzel oyunlarını, çalışmalarını, projelerini ve fikirlerini bu en çok sıkıldım dediği anlarda yarattığını göreceksiniz.
“Çıtır Çıtır Felsefe” serisinin “Zaman Çok ve Zaman Yok” kitabında da öyle güzel anlatmışlar ki bu durumu:
“Sıkılmak, zamanın içinde ne kadar boşluk olduğunu anlamamızı sağlar. Düşünceler de, ancak bu boşlukta hareket edecek yer bulur; biz, ancak bu boşlukta hayal kurabiliriz. Düşünmek için, serbest zaman, boş zaman gerekir. Bu zamanı da, yapacak hiçbir şeyimiz olmadığı zaman buluruz.”
Bu da bizi bir sonraki öneriye getiriyor.
3. Çocuğunuzun hayatında bol bol “serbest zaman” yaratın
“Serbest” zaman denildiği zaman akla genelde “boş veya boşa geçen zaman” gelir. İşte bu yüzden ebeveynler çocuklarının zamanını mümkün olduğunca çok aktiviteyle doldurmaya çalışırlar.
Bu konudaki duygularımı yine “Zaman Çok ve Zaman Yok” kitabında çok güzel özetlemişler:
“Serbest olmayan zaman, bizden başka biri tarafından doldurulan zamandır, yani ne yapmamız gerektiğine başka birinin karar verdiği zaman. Serbest zaman ise, halen boş olan ve kendi başımıza dolduracağımız zamandır. Yani başkasından izin istemeksizin ne yapacağımıza karar verdiğimiz zaman. Yetişkinler, çocukların boş durmasından hoşlanmazlar. Onların zamanını, hiç boşluk kalmayacak şekilde düzenlerler. Peki, boş zaman, hayallere dalmak, düşünmek için de gerekli değil mi?”
İşte bu serbest zamanları, çocuğun gelişimi adına boş geçen zamanlar olarak düşündüğümüz için, onların hayatlarını bol bol ödev, test, sanat, spor aktiviteleri ve televizyon, bilgisayar gibi ekran başında geçen zamanlarla dolduruyoruz veya doldurmalarına müsaade ediyoruz.
Bol bol serbest zamanı olmayan çocuğun da iç dünyası ile bağlantı kurup, hayal kurup, yaratıcılığını geliştirme fırsatı olmuyor.
Halbuki yaratıcılık demek sadece artistik bir beceri değil. Yaratıcı olmak demek aynı zamanda, analiz yapma, karar verme ve problem çözme becerisi demek.
Bizim boş boş oturuyorlar veya oyun oynuyorlar diye düşündüğümüz zamanlarda aslında olup biten daha derin.
Tüm gününü okulda, evde, bale, tenis, piyano dersinde direktif alarak geçiren, bir de üstüne azıcık kalan zamanını televizyon ve bilgisayarla geçiren çocuğun yaratıcılık, analiz, problem çözme ve karar verme becerilerini geliştirmeye zamanı kalmıyor.
Burada bahsettiğin problem çözme bir matematik problemi çözmekten daha derin.
Test çözmek ile gelişen beceriler değil bunlar. 3 boyutlu gerçek hayatta, yaratmak, karar vermek veya problem çözmekten bahsediyorum.
Ayrıca bol bol serbest zamanı olan ve bu zamanda yapacakları kendi kontrolünde olan çocuklar (tv, bilgisayar vs hariç), bütün gün kontrolü yetişkinlere bıraktıktan sonra, kendilerinin de kontrol edebildiği bir zaman dilimleri olduğu için kendilerini iyi hissediyorlar ve bu da davranışlarına çok pozitif bir şekilde yansıyor.
Lütfen çocuklarınızın, kaç yaşında olurlarsa olsunlar, hergün mümkün olduğunca çok ödev, test, eğitmen eşliğinde yapılan aktiviteler, televizyon ve bilgisayar dışı serbest zamanları olmasına ortam yaratın.
Serbest zaman boşa geçen zaman değildir. Bu zamanın bir bölümünü kendi başlarına, bir bölümünü de sizinle geçirmelerine teşvik edin.
Çocuğunuzun gerek davranışlarında, gerekse okul başarısındaki pozitif gelişmeleri hayretle göreceksiniz.
4. Ekran zamanını sıkılmadıkları zamanlara saklayın
Televizyon veya bilgisayar oyunlarına müsaade edeceğiniz zaman bunun sıkıldım diye geldikleri bir zamanda olmamasına çalışın.
Böyle bir durum benim başıma geldiğinde direkt hayır demiyorum ama mesela “Tamam 1 saat sonra televizyon izleyebilirsiniz ama şu anda ilgilenecek başka şeyler bulun” diyorum.
Böylece sıkılmanın alternatifini televizyon veya ipad olarak görmüyorlar ve inanın bazen öyle şeyler yaratıp kendilerini ve zamanı unutuyorlar ki, 1 saat sonra çoğu zaman akıllarına bile gelmiyor televizyon.
Gelirse de sözümü tutup açıyorum zaten, problem yok.
5. Çocuğunuzla mümkün olduğunca çok bire bir zaman geçirmeye çalışın
Önceki yazdıklarımla çelişiyor gibi görünüyor değil mi?
Ama aslında değil, çünkü ebeveynleriyle “kaliteli yani tüm dikkatinizin birbirinizin üzerinde olduğu” zamana sahip olan çocuk veya genç, belli bir tatmine ulaştığı için, sonrasında kendiyle başbaşa kalmayı çok problem etmiyor.
Bu demek değil ki her dakikamız beraber geçecek, herşeyde olduğu gibi bunun da dengesi önemli.
6. Hemen pes etmeyin
Son olarak da şunu rica ediyorum. Lütfen hemen pes etmeyin. Bazı anneler bana bunları denedim bir iki kere ama olmuyor diyorlar.
Eğer ben herşeyi çocuklarıma bir iki söyleyişte öğretmenin yolunu keşfetmiş olsaydım, herhalde çoktan ebeveynler ve çocuklar arasında barış sağladığım için Nobel Barış Ödülü almış, Guiness Rekorlar kitabına geçmiş ve Oprah Winfrey’nin şovuna davet edilmiş olurdum.
Çocuklar bazı alışkanlıkları devamlı tekrar ve istikrar ile öğreniyorlar.
Bu süreç de sabır istiyor.
Ama sonucuna değiyor.
Tabii ev dışında sosyal ortamlarda "anne sıkıldım" cümlesi ile mücadele evdeki kadar kolay olmayabiliyor.
Hazırlıksız Çıkmam Abi yazımda bu konuda neler yapabileceğinizle ilgili pek çok ipucu var, faydalı olacağını umuyorum.
Sevgilerimle
Ahu